Denge Politikası

Irak topraklarını işgal ederek “demokrasi” ihracı adına felaket ve katliam ihraç eden ABD’nin Irak sonrası hedef seçtiği Suriye ile ikili ilişkileri geliştirme çabası içine girmesi başbakan Tayyib Erdoğan’ın önemli ve takdire değer bir atağıydı. Böyle bir atağın, Türkiye’nin AB’nden müzakere tarihi almasının hemen ardından ve ABD başkanı Bush’un Suriye’ye yönelik ekonomik ve siyasi baskıların artması için girişimlerde bulunduğu bir dönemde gerçekleştirilmesi yapılan işe daha bir anlam ve önem kazandırıyordu.
Ne var ki, kısmen Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun zorlayıcı sebeplerinden, kısmen de hassas dengelerin bu ülkedeki yönetimi zor bir durumla karşı karşıya bırakacağı endişesinden dolayı büyük bir itinayla “denge politikası”nın izlenmesine ihtiyaç duyuluyor. İşte bu denge politikasında, ABD ve İsrail’in sıkı murakabe ve mercek altına aldıkları bir girişimde bulunulduğunda İsrail işgal devletinin ihmal edilmemesine de büyük özen gösteriliyor.

Tayyib Erdoğan, Suriye ziyaretinin ardından İsrail işgal devletini de ihmal etmeyeceğinin sinyallerini Şam’daki görüşmeleri esnasında vermeye çalışmıştı. Bu amaçla Türkiye’nin Ortadoğu barışında aktif rol oynamaya hazır olduğu yönünde açıklamalarda bulundu. Oysa işgalci Siyonist devlet “Ortadoğu barışı” adıyla yeni bir görüşmeler merhalesi başlatmakla Filistin halkının haklarını iade etmeyi değil, kendisini zorlayan ve çıkmaza sürükleyen şartları değiştirmeyi hedeflemektedir. İşgalci Siyonist devletin başbakanı Şaron‘un söz konusu yeni görüşmeler merhalesi öncesinde, Filistin devletine, mültecilerin yurtlarına dönüşlerine ve Kudüs üzerinde pazarlığa kesinlikle razı olmayacakları yönünde açıklama yapması gerçek niyetinin ne olduğunu zaten bütün açıklığıyla gözler önüne seriyordu.

Bizim tahminimize göre Tayyib Erdoğan da, Türkiye’nin Ortadoğu barış sürecinde aktif rol oynamaya hazır olduğunu ilan etmekle aslında izleme zorunluluğu duyduğu denge politikasında, İsrail’i ihmal etmeme amaçlı girişimlerinin zeminini oluşturmaya çalışıyordu. Yani Suriye’yi ziyaret etmesinin ardından, sözünü ettiğimiz denge politikası gereği gerçekleştireceği veya hükümeti adına gerçekleştirilecek İsrail ziyaretine bir gerekçe oluşturmanın gayreti içindeydi. İşte o da “Ortadoğu barış süreci”nde Türkiye’nin üzerine düşeni yapması yani daha aktif bir rol oynaması olacaktı.

Şam’da gerekçesi oluşturulan ziyareti bugünlerde Erdoğan’ın Dışişleri bakanı Abdullah Gül gerçekleştiriyor. Gerekçesi “Ortadoğu barışı” olduğundan ziyaret de iki cepheli oluyor.

Abdullah Gül’ün ziyareti, uzun bir aradan sonra Türkiye’den işgalci Siyonist devlete ilk üst düzey devlet yetkilisi ziyareti oldu.

Tayyib Erdoğan belki zikrettiğimiz sebeplerden dolayı “denge politikası” izleme ihtiyacı duyuyor olabilir. Ama bizim söz konusu sebeplerden bağımsız olarak hür ve rahat bir düşünce ile gerçekleri ortaya koyabilmemiz lazım. Abdullah Gül’ün işgalci Siyonist devlete “Ortadoğu barışı” için mesaj iletmeye çalıştığı sırada bu devlet Gazze bölgesinde yeni bir katliam gerçekleştiriyordu. Bu, işgalci Siyonist devletin ilk kez yaptığı iş değildir. Daha önce de BM‘den veya muhtelif devletlerden benzer misyonlar için İsrail’e yanaşmaya çalışan birtakım yetkililerin Siyonist devlet yetkilileriyle görüşmeler yaptıkları sırada askerler de Filistinlilere karşı saldırılar, katliamlar gerçekleştirmekle meşguldüler. Yani şiddet ve terör İsrail’in genel karakteridir. Bu yolu kendisi için değişmez yol seçen saldırgan devlete “barış” mesajları götürmenin sağlayacağı bir yararın olmadığını tarih ispat etmiştir. Onlarca denemesi başarısız kalmış bir metodu tekrar edip durmanın getireceği bir yarar olmayacaktır. Yapılması gereken işgalci Siyonist devleti bazı şeylere zorlayacak uygulamalara başvurmaktır. Mevcut şartlarda Türkiye’nin buna cesaret etme imkânı yoksa en azından işgalci Siyonistlere itibar kazandıracak girişimlerden de uzak durmayı tercih etmesi en güzel olandır.

Türkiye’nin işgalci Siyonist devlete karşı oldukça hassas bir “denge politikası” izleme ihtiyacı duyduğunu hissettirmesi Siyonistleri daha bir cüretlendiriyor. Dışişleri bakanı ziyaretini yeterli bulmayarak başbakanın ziyaretini istemesi bunun göstergesidir. Siyonistlerin politikaları malumdur. Önlerine bir yem atıldığında mutlaka daha fazlasını isterler. Özellikle önlerine o yemin atılmasını sağlayan birtakım zorlayıcı sebepler olduğunu düşünürlerse fırsatı kaçırmaz, son raddesine kadar sebepleri zorlarlar. Temennimiz Tayyib Erdoğan’ın Siyonistlerin bu kurnaz politikalarına teslim olarak işgalci devlete ziyaret düzenlemekten kaçınmasıdır.

Yorum bırakın