Mordehay’ın Türkiye Ziyareti

İslam Konferansı Örgütü (İKÖ)’nün Tahran’da zirve toplantısının gerçekleştirildiği günlerde Türkiye, İsrail Savunma bakanı İzak Mordehay’ı ağırladı. Resmi açıklamalara göre Mordohay’ın Türkiye ziyaretinin iki önemli sebebi vardı. Biri yaklaşık 1 milyar doları bulması ve otuz yıllık süreye yayılması planlanan askeri teçhizat, silah vs. alışverişi konusunda ön anlaşma yapılması. Diğeri de Akdeniz’de gerçekleştirilmesi planlanan ve birkaç aydan beridir ertelenmekte olan, ABD-İsrail-Türkiye ortak deniz tatbikatının kesin tarihinin belirlenmesi.

Mordohay, Türkiye’ye Türkiye Savunma bakanı İsmet Sezgin’in davetiyle geldi Ziyaretin tam, İKÖ Zirvesi’nin gerçekleştirildiği günlere denk getirilmesi gerçekten ilgi çekici bulundu. İKÖ Zirvesi’nde İsrail’le yakın ilişki içine girilmesi tenkit edilirken ve Filistin davasına destek verilmesi istenirken Türkiye bir yandan cumhurbaşkanını bu zirveye gönderiyor, diğer yandan da İslam aleminin kalbine saplanmış bir hançer durumundaki İsrail’in Savunma (daha doğrusu Saldırı) bakanını kendi topraklarına davet ediyor. Bu durum Türkiye’deki mevcut yönetimin uluslararası platformdaki yerini belirlemekte hayli zorluk çektiğini gösteriyor.

İKÖ Zirvesi öncesinde yine Tahran’da gerçekleştirilen İslam ülkeleri dışişleri bakanları toplantısında Türkiye’yi üstü kapalı bir şekilde kınayan ve İsrail’le ilişkilerini gözden geçirmesini isteyen bir karar alındı. Ama Türkiye, İslam aleminden tecrit edilme pahasına da olsa tercihini yine İsrail’den yana koymakta ısrar ediyor. Türkiye Savunma bakanı İKÖ kararlarının Türkiye’yi bağlamayacağını ifade etti. Doğrudur. Çünkü İKÖ kararlarının bağlayıcılığı yok. Ama Türkiye, İslam aleminde yalnızlığa itilmenin bir acısını, ızdırabını duymayacak mı acaba? Bu konuda kendini “haklı (!)” çıkarabilmek ve tatmin edebilmek için de İKÖ kararlarının bağlayıcı olmadığı gerekçesine sığınıyor. Oysa şu bir gerçek ki, İsrail merkezli “Yeni Ortadoğu Düzeni” teorisi son Doha Zirvesi’nde ortaya çıkan manzarayla iflas etmiştir. ABD’nin “Yeni Dünya Düzeni” teorisi de tarihe karışmanın eşiğindedir. Dünya tek kutuplu değil, birtakım global yapılanmaların söz sahibi olduğu bir geleceğe hazırlanmaktadır. Türkiye’nin de böyle bir geleceğe hazırlanmak için kendisine İsrail’in yanında değil İslam aleminin içinde bir yer araması gerekmektedir. Çünkü İsrail, 1099-1187 yılları arasında Filistin toprakları üzerinde devam eden haçlı işgali gibi iğreti bir devlettir ve tamamen ABD desteğiyle ayakta durmaktadır.

Bunlar bizim tarihten süzerek aldığımız gerçekler. Ama bugünkü Türkiye – İsrail ilişkilerine bu gerçekler değil, tarihi ve sosyal gerçeklerle bağdaşmayan birtakım siyasi hesaplar hükmetmektedir. Son Mordohay ziyaretiyle ön görüşmeleri yapılan ve bir milyar doları bulacağı ileri sürülen alış verişin arkasında da bu siyasi hesaplar var.

Bazı yorumculara göre İsrail’in Türkiye’yle bir milyar dolarlık bir askeri teçhizat ve silah alışverişi yapmak istemekteki amacı sadece bu alandan gelir sağlamak değil. Aynı zamanda Türkiye’nin silah gücünü kontrol altına almak. Çünkü otuz yılık süre içine yayılacak böyle bir işbirliğiyle İsrail, Türkiye’nin silah gücünü büyük ölçüde kontrol altına almayı ve kendine bağımlı hale getirmeyi hedefliyor. Bu yolla aynı zamanda Türkiye’de yakın gelecekte gerçekleşmesi muhtemel siyasi değişiklikleri de kontrol altında tutmayı planlıyor.

İşbirliği anlaşmasının içerisinde bazı yatırım projeleri de var. Ancak bu yatırımların amacı Türkiye’nin silah ve askeri teçhizat sanayisini geliştirmek değil tamamen İsrail kontrolüne sokmak. Çünkü İsrail, Türkiye’de sadece kendisinin göndereceği parçaların montajıyla uğraşacak dışa bağımlı fabrikalar kurmayı planlıyor. Bu durum da İsrail’in Türkiye üzerindeki etkinliğini ve baskı gücünü artıracak. Zira İsrail, Türkiye’de bir değirmen kuracak ama bu değirmenin çalışabilmesi için suyu kendisinin göndermesini şart koşacak. Bu durumda Türkiye o değirmene belli bir sermaye bağladığından onun sürekli dönmesini isteyecek. Dolayısıyla onu döndürebilmek için İsrail’e mahkum olacak. İşte bu nitelikteki dışa bağımlı bir sanayinin varlığı bazen yokluğundan daha tehlikeli sonuçlara yol açabilmekte ve daha büyük zararlara sebep olabilmektedir. Ayrıca basına sızan haberlere göre işbirliği askeri istihbarat alanını da kapsayacak. Bilindiği üzere İsrail’in bir ülkeyle istihbarat alanında işbirliği yapmasının amacı bilgi vermek değil bilgi almaktır. Bu açıdan İsrail’le askeri istihbarat Türkiye askeri sırları açısından büyük bir tehlike arz etmektedir. Nitekim İsrail’in en yakın dostu ABD’den bile gizli askeri bilgileri çaldığı bilinmektedir.

Mordohay’ın son Türkiye ziyaretinde nelerin görüşüldüğü ve ne gibi anlaşmaların planlarının yapıldığı henüz resmi olarak açıklanmadı. Bunda belki İKÖ’nün Tahran Zirvesi’nde Türkiye-İsrail işbirliğine karşı bir tavır takınılmasının da rolü olabilir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de bu tavırdan rahatsız olarak zirvenin sonuçlanmasını beklemeksizin bir gün önceden Tahran’ı terk etti. Mordohay’ın ziyaretinin amaçlarından biri de Akdeniz’de gerçekleştirilmesi planlanan ABD – İsrail – Türkiye ortak deniz tatbikatının kesin tarihini belirlemek olduğu halde, henüz bu tatbikatın kesin tarihi hakkında da herhangi bir resmi açıklama yapılmadı.

Sonuç itibariyle Türkiye’deki yönetim, İslam dünyasının Türkiye – İsrail işbirliğinin bu dereceye varmasından ciddi şekilde rahatsızlık duyduğunun farkında. Ancak buna rağmen yine de tercihini İsrail’den yana yapıyor. Kendisine İslam aleminin içinde değil İsrail’in yanında bir yer arıyor. Bunda belki ABD’ye yaranma çabalarının de etkisi olabilir. Ancak İsrail’le işbirliğinin yakın gelecekte Türkiye’nin başını hayli ağrıtacağı kesin. Özellikle siyonistlerin “Büyük İsrail” emellerinin Türkiye’yi de tehdit ettiği apaçık ortada dururken Türkiye’deki yöneticilerin hala bu tehlikeyi görmezlikten gelmelerini izah etmek mümkün değil.

Yorum bırakın